TÜRKÜN ZAFER AYI AĞUSTOS Print
Written by operator1   
Saturday, 27 August 2022 18:49

Tarih sahnesinin geçmişten günümüze gelmeyi başarmış en eski milletlerinden olan Türk milleti için ağustos ayı hiç şüphesiz ki tam bir zafer ayıdır. Anadolu’daki kesin Türk hâkimiyetinin başlangıcı olan 1071 Malazgirt Zaferi de Anadolu’yu kesin ve bir bütün olarak düşmandan kurtardığımız 1922 Büyük Taarruzu da kaderin bir cilvesi olarak aynı ayın içindedir. Öyle ki, Malazgirt Savaşı’nın tarihi ile Büyük Taarruz Başkumandanlık Meydan Savaşı’nın başlangıcı dahi aynıdır.

Elbette Anadolu’nun kapılarının Türklere açılma tarihiyle, düşmana kapanma tarihi arasında da bu kutlu ay, Türklük için büyük zaferlerin, ihtişamlı kazanımların ayıdır. Kronolojik olarak başta Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Mohaç, Trablus, Kıbrıs, Sakarya ve Büyük Taarruz zaferlerinin kazanıldığı, Estergon Kalesi’nin ele geçirildiği bu ayda, kutlu zaferleri kutluyoruz. Şehitlerimizi ve gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.

İşte bu zaferlerden bazıları;

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi

11 Ağustos 1473 Otlukbeli Zaferi

23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferi

24 Ağustos1516 Mercidabık Zaferi

29 Ağustos 1521 Belgrad’ın Fethi

29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi

1 Ağustos 1571 Kıbrıs’ın Fethi

23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Savaşı’nın başlaması

26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz

Engin denizlerin ortasından kopup gelen fırtınalar dalgalar gibi İç Asya Türk denizinden kaynayıp gelen büyük Türk muhacereti dalgaları, Anadolu yaylalarını vurmuştur. Onlar büyük kafileler halinde Anadolu’ya ayak bastıktan sonra; taşıyla, toprağıyla , ovaları ve yaylaları ile bu toprakları kazanmak ,kendilerinden sonra gelecek Türk nesillere buraları ikinci ve ebedi bir yurt ,bir cennet vatan olarak armağan etmek istemişlerdir.

Doğu’da beliren Türk tehlikesinin Anadolu ve köhnemiş Bizans, hatta daha geniş bir ifade ile Batı Hristiyan dünyası için ne kadar ciddi bir tehlike oluşturduğunu anlayan Bizans İmparatoru Romen Diyojen; çok büyük bir ordu ile hareket ederek Doğu Anadolu’ya gelmiştir. Gayesi; İmparatorluğun kaybedilmiş topraklarını geri almak, Türk tehlikesini bertaraf etmek ve İslam Dünyası’na iyi bir ders vermekti. Doğu sınırlarının emniyeti de bu şekilde sağlanmış olacaktı.

Fakat onun karşısına cihangir Asya ordularının en büyük komutanlarından biri olan Alparslan çıkmıştır.

26 Ağustos 1071 Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş Türk ordusunun zaferiyle sona erdi.

Malazgirt Muharebesi; şüphesiz Anadolu’nun kapılarını Türklere açmakla kalmamış, aynı zamanda dünya siyasi tarihinin mecrasını da Türklerin lehine olarak değiştirmiştir. Buradan yürüyüşe geçen Türk akıncıları önce İstanbul’da konaklamışlar ve sonra Avrupa ortalarına kadar ilerleyerek, Hristiyan toprakları üstünde çok güçlü bir dünya hakimiyeti kurmuşlardır. Daha sonra da Türkler muhteşem bir medeniyetin Türk-İslam Medeniyetinin de temsilcileri olmuşlardır.

Fakat Hristiyan Batı dünyası Anadolu’nun Türklerin eline geçmesini hiçbir zaman hazmedememiş ve onlardan hemen her vesile ile intikam almak istemiştir. İşte; insanlık ve bu arada Hristiyanlık tarihinin yüz karası olan Haçlı Seferleri bunun için başlatılmıştır. Dolayısıyla Anadolu insanın asırlarca kanı nehirler gibi akmış ve kemikleri dağlar gibi yığılıp kalmıştır.

Batı Hristiyan dünyası bu korkunç hülyasını gerçekleştirmek için 1071’den başlayarak 1922 yılına kadar tam dokuz asır Türklere kılıç çekmiştir.

Onların, Türk Devleti için en son en çirkin planları şüphesiz I. Dünya Savaşı ile sahneye konulmuş ve Sevr Antlaşması gibi rezil bir belge ile de Türkler Anadolu’nun harim-i ismetinde boğulmak istenilmiştir. Türk Milleti için uygun gördükleri yer Haymana civarı idi.

Türk Milleti ümitsiz bir vaziyette tarihin en kara günlerini yaşamaya başlamıştı. Durum Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde belirttiğinden farklı değildi. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmişti. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş” idi.

Türk Milleti, başına gelen bu felaketlerden yılmadı. Onun gözü Ankara’da idi. Türk Milleti 7’den 70’e kadar her yaşta insanı ile aşk ve heyecan içinde topyekûn bir Kurtuluş Savaşı’na hazırlanıyordu. Ya istiklal içinde yaşayacak ya da ölecekti. Bu bir bakıma Türk’ün ateş, kan ve barutla imtihanı demekti.

Büyük Taarruz da Malazgirt Meydan Savaşı gibi 26 Ağustos 1922 tarihinde başladı. Bir tarafta vatanı için çarpışan, bayrak, din ve vatanın azizliği gibi yüce gayeler için canını her an feda etmeye hazır olan Türk askeri, diğer tarafta ise emperyalist emellerin zebunu , vahşi kurt sürüleri gibi Anadolu’nun harim-i ismetine dalan ırz ve namus nasipsizi Yunan palikaryası vardı.

Kükremiş aslanlar gibi düşman mevzilerine çullanan Mehmetçik süratle zafere doğru koşuyordu.30 Ağustos günü Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Muharebesi yapıldı. Düşman, çevik Türk birlikleri tarafından kuşatılarak ona en ağır vurulmuş oldu. Artık Yunan ordusunun derlenip toparlanmasına imkân yoktu. Yunan ordusundan kaçıp kurtulmak isteyen kılıç artıkları da İzmir körfezinde denize dökülmüştü.

Yunan kuvvetleri başkomutanı Hacı Anesti , savaşı İzmir limanında demirleyen bir gemide kurulan karargahtan idare ettiği halde Atatürk savaşın her safhasında daima cepheye yakın bulunmuş , üstün kişiliği, cesareti ve ileri görüşlülüğü ile etkin olmuştur.

Bu zafer hakkında M. Kemal Atatürk şunları söylüyordu;

“30 Ağustos Savaşı Türk tarihinin en önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Milli Tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk Milleti’nin burada kazandığı zafer yalnız bizim değil Cihan Tarihinde de yeni cereyanlar veren kesin sonuçlu bir zafer hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki; yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli bu zaferle atıldı.

Türkler, Malazgirt Meydan Muharebesi ile bir vatan kurmuşlardır. Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile ise bu mukaddes Anadolu topraklarını, Türk Milleti ve en son Türk Devleti’nin sonsuza dek Türk yurdu olduğunu ve onları buralardan hiçbir gücün ve kuvvetin söküp atamayacağını bir kere daha bütün dünyaya ilan ve ispat etmişlerdir

Türk Tarihi ile birlikte Dünya Tarihinin de mecrasını değiştiren bu iki zafer sebep ve sonuçları itibarı ile şaşılacak derecede benzerlikler arz etmektedir. İşte bunlardan bazıları;

* Malazgirt Meydan Muharebesi ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin ikisi de aynı gün ve aynı ayda 26 Ağustos’ta başlamıştır.

*Türk ordusu her iki harbi de Yunan ve Rum artıklarına karşı yapmış; kendi şerefli mazisine uygun ve dünya milletlerine parmak ısırtan zaferler kazanmıştı.

*Gerek Malazgirt gerekse Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan ve Rum orduları çok büyük bir hezimete uğramış ve onlar kendilerini artık Türkler karşısında bir kere daha toparlayamaz hale gelmişlerdir.

*Hem Malazgirt hem de Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu kendinden kat kat üstün bir düşman gücü ile çarpışmış ve düşman ordusunu yenerek kesin zafere ulaşmıştır.

* Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Bizans komutanı Türklere esir düştüğü gibi Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan Başkomutanı General Trikopis Türklere esir düşmüştür. Alparslan nasıl Romen Diyojen’i bağışladıysa Atatürk te General Trikopis’e aynı muamelede bulunmuştur.

*Alparslan’ın Malazgirt de Bizans ordusuna karşı kazandığı parlak zafer bütün İslam Dünyasında çok büyük bir sevgi ve coşku ile karşılandığı, her tarafta günlerce şenlik yapıldığı gibi ; Atatürk’ün kazandığı Başkomutanlık Meydan Muharebesi de hem Batı’da hem de İslam Dünyasında çok büyük yankılar uyandırmıştır.

Artık bütün dünya Türk’ün zaferini konuşur olmuştur. Büyük önder Atatürk, mazlum milletlerin gönlünde muazzam bir taht kurmuş, onlar için bir kurtuluş ümidi ve meşalesi olmuştur. Beyrut’ta, Hindistan ve Pakistan’ın büyük şehirlerinde halk sevinçten adeta çılgına dönmüş ve gazeteler günlerce bu Türk destanından bahsetmişlerdir.