T.C.'NİN İLK FAŞİST BAŞBAKANI PDF Print E-mail
Wednesday, 06 October 2010 07:33

                                                                                          

                                                                                    ZAFER TEKBUDAK

 

Türkiye Cumhuriyetinin ilk Faşist!

 Başbakanı ve son değişken Başbakanı

 

 

 

Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde merhum İsmet İnönü’ye faşist benzetmesi yaptı. Bıyıklarını Hitler benzeri bıraktığını söyledi. İnönü’yü severiz, sevmeyiz, fikirlerini beğeniriz, beğenmeyiz. Ama ne olursa olsun,Kurtuluş savaşından çıkmış, yokluklarla mücadele etmiş bir milleti İkinci Dünya Savaşı'na sokmayarak daha da yoksullaştırmamıştır.

           Herşey bir yana kutsal dinimizde ölüler hakkında olumsuz konuşmamak üzerine söylenmiş ve yazılmış çok söz vardır. Hatta halk arasında yaygın olarak söylenen, "Ölüden şeytan vazgeçmiştir." sözü bu konudaki duyarlılığımızı ortaya koyar. Ölüden şeytan bile vazgeçmişken şeytandan daha şeytan olmanın çabası içinde olmak niye? Ölüler kendilerini savunamazlar. Hataları varsa hesap verecekleri bir makam var. Siyasette adam olmanın gerekliliği hayatta olan insanlarla uğraşmaktır. Ancak insanları tuzağa düşürerek uygunsuz pozisyonlarını kaydedip internet ortamında yayınlamak da adamlık değildir. En alçakça saldırılardan biri de belden aşağı vurmaktır.

        

             Şimdi gelelim Faşist benzetmesine.. Başbakan, İsmet İnönü dönemi ile ilgili olarak, "O karneleri biz unutamayız ki... Ben babamın nüfus kâğıdını nasıl görmezden geleyim. O nüfus kâğıdının içinde damgalar var; kömür, gazyağı, yağ, ekmek damgaları var. Ben bunları görerek büyüdüm. 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’da taş üstüne taş kalmadı. Bırakın bizi başka ülkelerle kıyaslamayı, 1945’ten 2002’ye kadar Türkiye’ye ne kazandırdınız? Hangi eseri kazandırdınız?" dedi.

 

             Ben de diyorum ki 1945’den sonra bu ülkeyi yöneten liderler,yaptıkları hataların yanında birçok eser bırakmıştır.

             İsmet İnönü; (Bir yıl Sivas’ta Mülkiye İdadisi’nde okuduktan sonra, 1897 yılında İstanbul’daki Mühendishane İdadisi’ne gitti. 1901’de Mühendishane-i Berri-i Hümayun’a (Kara Harp Okulu) giren İsmet İnönü, bu okulu 1903’te topçu teğmeni olarak birincilikle bitirdi. 1906’da Erkân-ı Harbiye Mektebi’nden gene birincilikle mezun oldu) yeni devletin bağımsızlığını ve egemenliğini onaylayan, Mondros Mütarekesi'ni ve  Sevr Antlaşması'nı geçersiz kılan Lozan Antlaşması’nı imzaladı. Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra başlayan II. Dünya Savaşı (1939-45) döneminde İnönü, ülkeyi savaştan uzak tutmaya çalıştı. Savaş yıllarındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntılar ise, dönemin unutulmayan mirası olarak kaldı. İnönü, çok partili yaşama geçişte ülkedeki siyasal liberalleşme hareketinde etkin rol oynadı.

            Adnan Menderes; (Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.) Marshall planını uygulayarak ABD’nin güdümüne girmemize neden olsa bile 1950-1954 yıllarında Türkiye ekonomide kalkınma dönemine girdi. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanmaya başlandı. Tarımda makineleşme çalışmaları yoğunlaştırıldı.Bizi ABD'ye bağımlı kılan Marshall Planı'nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. Örneğin, yassı çelik (sac) imal eden Ereğli Erdemir Demir-Çelik Tesisleri bu tesislerden biriydi. 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayri safi milli hasılası yılda ortalama %9 oranında büyüdü. Sanayi devrimini gerçekleştirdi.

              Adı barajlar kralı olarak geçen Süleyman Demirel; (Istanbul Teknik Üniversitesi İnşaat bölümünde parasız yatılı (burslu) okuyarak bitirdi. Üniversite yıllarında zamanının çoğunu okuyarak ve ders çalışarak geçirdi) Hidrolik üzerine uzmanlaşmış bir mühendis olarak, Türkiye’nin en büyük üstyapısal projesi üzerine kapsamlı yatırımlarda bulundu. Özellikle de Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) üzerindeki kararlılığı kendisine "Barajlar Kralı" övgüsünü kazandırdı. bu ülkenin enerji sorununu büyük ölçüde çözdü. Demirel dindar bir müslüman olmasına rağmen, siyasette laikti. Türkiye’yi kendi geleneksel köklerinden koparmayarak ekonomik modernleşmeye yöneltiyordu.

            Yine ülkemizin dokusu ile bağdaşmayan bir takım uygulamalarının yanında çok başarılı değişimlere de imza atan Turgut Özal; (İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliğini burslu olarak okudu ve  1950 yılında mezun oldu) altyapı yatırımlarına önem verdi. Döneminde Haberleşme, enerji ve ulaştırma alanında dev projelere başlandı ve bu alanda önemli başarılar elde edildi. Sınır ticaretini yasal konuma getirerek, geri kalmış sınır bölgelerinde ekonomik yaşamın canlanmasını sağladı. Serbest ticaret bölgeleri kurulmasına öncülük ederek, uluslararası ticarete avantajlar sağladı. Ülkemize, haberleşme darboğazını aşmış, batı teknolojisinin gelmesini sağlayarak ülkemizi bu alanda Batı ile aynı seviyeye getirmiştir. Sanayi şehri İstanbul ile Ankara arasındaki otoyol bu dönemde yapılmıştır.

             Tansu Çiller (Ekonomist ve siyasetçi) (Amerkan Kız Koleji mezunu olan Tansu Çiller, Robert Koleji Ekonomi Bölümü'nü bitirdi. Yüksek lisansını New Hampshire Universitesi, Doktorasını Connecticut Üniversitesi'nde veren Çiller, doktora sonrası çalışmalarına Yale Üniversitesi'nde devam etti. ) Başbakanlığı döneminde PKK'ya karşı verilen düşük yoğunluklu savaş nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernleşmesi çalışmalarına katkı vermiş ve PKK'nın ABD yönetimi tarafından terörist örgütler listesine alınmasını sağlamıştır. Basit gibi görünen Kardak Kayalıkları için kararlı bir duruş sergilemiş ve dış politikada yürekli olmanın ne demek olduğunu dünyaya ispat etmiştir. 8 yıllık AKP döneminde ise Musul, Kerkük ve neredeyse Kıbrıs'tan vazgeçilmiş, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimiz açılım safsatası ile gözden çıkarılmaya başlanmıştır. 

            Sn. Başbakan R.T.Erdoğan'ın (Marmara Üniversitesi’ne bağlanarak adı Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak değiştirilen Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu'nu bitirdi) AKP'si ise ,halkın büyük bir kısmının geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılığı bitirerek, Enerji santrallerini, Tekel’i, Türk Telekom’u ve bine yakın kuruluşu yabancılara satarak çok değerli eserler bırakmıştır.Türk Telekom gibi dev bir kuruluşu, (60.000 çalışanı olan,yılda 2.5 Milyar dolar kar eden ve sürekli yatırım yapan) yıllık 1.3 Milyar dolar ödemek kaydı ile 5 taksite 6.5 Milyar Dolara Lübnan’lı Hariri ailesine satarak halkının hizmetine sunmuştur! (Siyasi hükümet, yılda 2.5 Milyar Dolar kar eden bir kuruluşu,yıllık karının yarısına taksitle satıyor.Hangi işadamı bir malını bu şartlarda satar?) Satışın hemen sonrasında ‘’Babalar gibi satarım’’ diyen dönemin çok değerli Maliye Bakanı  Unakıtan, gelirler vergisini düşürerek en fazla kurumlar vergisi ödeyen Türk Telekom’un yılda yaklaşık 500 Milyon Dolar daha az vergi ödemesine katkıda bulunarak, Türk halkından toplanan  paraların Hariri ailesinin, dolaylı yoldan İngilizlerin ve Türk Telekom’un Türkiye'deki gizli ortaklarının cebine girmesini sağlamıştır. Türk Telekom’u babalar gibi satan Maliye Bakanı, iyi bir baba olduğunu göstererek kuş gribi bahanesi ile zavallı Anadolu halkının tavuklarını telef ettirerek, yurt dışından likit yumurta getiren çocuklarını iş sahibi yapmış, milyonlarca dolar kazanmasını sağlamıştır.

Türk telekom’un satış aşamasında, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım; "20 bin dolar veren herkese Telekom’a ait bilgileri vereceklerini" söyleyerek ve ardından utanç verici bir cümle kullanarak, “20 bin dolar veren kızımızı görür.” demiş; Türk örf, adet ve geleneklerine uymayan bu ifade ile canımızı acıtmıştı. Türk Telekom bu milletin namusuydu; böyle hafife alınmamalıydı. 

              AKP hükümetinin bu ülkeye kazandırdığı diğer eserlerden bahsetmesem haksızlık yapacağımı düşünüyorum. 56-57. Hükümetler döneminde projelendirilen hızlı tren, AKP döneminde gerçekleştirildi(güya), yollar iyileştirildi, Pamukova’da 27 insanımızın ölümü ile değerli bir eser daha bırakıldı. Paramızdan altı sıfır atılarak TL’nın çok değerli bir hale gelmesi(!) sağlandı.TOKİ bol miktarda inşaat yaparak devletin iyi bir müteahit olduğunu ispat etti (AKP zihniyetine göre Devlet telekomünikasyon işi yapamaz,enerji santrallarını işletemez ama müteahitlik yapar). TOKİ madem ki inşaat işlerinde bu kadar başarılı idi, Aktütün Karakolu baskınından sonra kritik noktadaki jandarma karakollarını yeniden inşa etme sözü vermesine rağmen, tek bir karakol binasının iyileştirilmesi için bir çivi dahi çakmadı. Bu karakollara yapılan alçakça saldırılarda çok sayıda askerimiz şehit oldu. Vatani görevini yaparken PKK’lı alçaklarca şehit edilen askerlerimizin katilleri, Mahmur Kampı'ndan İmralı canisinin direktifleri ve T.C. hükümetinin daveti ile Habur sınır kapısında güllerle karşılanıp 5 dakikalık sorgulama sonrası serbest bırakılarak bir eser daha bırakıldı. Diyarbakır’a kahraman edası ile giren bu çapulcu takımına sınırdaki sorgulanmaları sırasında rahatsız olmasınlar diye   duvarda asılı olan Atatürk potresi ve Türk Bayrağı indirilerek büyük bir jest yapıldı..

Kürt açılımı, Ermeni açılımı, Roman açılımı gibi ülkemizi batı medeniyetleri ile aynı seviyeye getiren açılımlar bu  güzel ülkeye bırakılan çok değerli eserlerdir! (Bu açılımların açıklanmasından hemen sonra PKK yandaşları birçok şehrimizde eylemler yaparak sokakları savaş alanına çevirdiler.)

               AB’ye girmek için batının tüm isteklerine evet diyerek verilen tüm tavizlerden sonra Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na "one munite", "siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyerek gönüllerimizde taht kuran sayın Başbakan, ABD’den gelen şiddetli uyarı üzerine, bir gün sonra yaptığı bir açıklama ile "Ben bu sözleri İsrail halkına ve İsrail Cumhurbaşkanı’na söylemedim, modoratöre söyledim." diyerek İsrail ile aramızda yaşanan krizi önleyerek, ilişkilerin düzelmesini(!) sağlamıştır. Başbakanımızın BOP eş başkanı olmasını destekleyen İsrail ise bu U dönüşünün üzerine gereken adımı atmıştır. İsrail Dışişleri Bakan Yrd.'sı, Büyükelçimizi makamına çağırıp saatlerce kapıda bekletmiş, daha sonra içeri davet ederek oturduğu yüksekçe bir koltuktan, rahat etmesi amacı ile(!) alçak bir koltukta oturttuğu Büyükelçimizi misafir ederek özür dilemiştir(!..)

               Yine AB’ye girme şartlarından biri olan Kıbrıs konusunda Türk halkını kandırdıkları gibi Kıbrıs halkını da kandırarak Annan Planına ‘’Yes be Annem!’’ dedirtilmiş, Mehmet Ali Talat isimli Rum yanlısı biri Cumhurbaşkanı seçtirilmiş ve KKTC AB’ye girmiştir(!). Annan Planına ‘’hayır’’ diyen Rum halkı ise cezalandırılarak AB’ye alınmamıştır(!..) Dış politikadaki bu başarı ülkemizin de en kısa zaman da AB’ye girmesini sağlayacaktır.

Ancak AB’ye girmek için olmadık tavizler veren AKP hükümetinin Başbakanının ve Cumhurbaşkanının yıllar önce AB konusunda söyledikleri, bizleri ikilem içinde bırakmıştır.

Başbakan RTE,16.03.1990 yılında Sakarya'da yaptığı bir konuşmada ''Avrupa topluluğu Hristiyan Katolik Devletler birliğidir.Bu kazanın içine biz giremiyeceğiz.Niye? Çünkü onların dinini kabul etmediğimiz müddetçe onlar zaten sizi kendilerinde kabul etmeyeceklerdir.Şimdi yapılan nedir? Oyalama taktiğidir.Oyalıyalım da Kıbrıs'ı ellerinden alalım,oyalayalım da Ermeni soykırımını kabul ettirelim.Dert bu.Ama inşallah geliyoruz,geliyoruz AB'ye almayacaklar,girmeyeceğiz.'' demişti.

            Geldiler ama fikirleri tamamen değişmişti...

17 Aralık 2004 de Kızılay Meydanında yaptığı konuşmada ise AB'den tarih aldığı için şölen yaptı.

29 Ekim 2004 tarihinde İtalya'da Dışişler Bakanı Abdullah Gül ile birlikte Papa'nın huzurunda AB anayasasına imza attı.

 

          26 Eylül 2006 da TBMM'de yaptığı konuşmada ise '' AB ye katılım sürecinde TBMM'nin bugüne kadar yaptığı çalışmalarla bir çok düzenleme gerçekleştirdik.''dedi

Hocaları Necmettin Erbakan yaptığı bir konuşmada RTE için şöyle demişti.''AB'ye gireceğim diye tutturdun, deli gibi koştun onlara. Her türlü hakarete maruz kaldın, kapıdan da kovuldun .Hani şu havai fişekler atmıştın, ne oldu o havai fişeklere, niye ağzını açıp konuşamıyorsun.İşte akılsız başın cezasını ayaklar çeker.Gidip geldin,gidip geldin sonunda onlardan gördüğün muamele ortadadır.Çok aziz ve muhterem kardeşlerim; dış politikada Kıbrıs'ı vermeye kalkıştılar. Ülkemizi parçalama noktasına getirdiler Şu kafaya bak sen yahu, 30 sene oturup müzakere edecekmiş .Hergün Yunan'a ne verecek Ermeni'ye ne verecek İsrail'e ne verecek. Gap bölgesi,sular bölgesi İsrail'e verilecek, bunu müzakere edecekmiş. Yamyam dansı yapıyorsun yahu'' diyerek takkiyenin böylesi olmaz dedirtmiştir.

           1994 yılında Refah Partisi milletvekili olan (daha sonra AKP milletvekili, Başbakan ve Dışişleri bakanı olduktan sonra Köşke çıkan) Abdullah Gül, o tarihte TBMM’deki bir konuşmasında "AB, bir Hristiyan kulübüdür. Neden bu birliğe girmek için uğraşıyorsunuz? Müslüman ülkelerle ve Türk Cumhuriyetleri ile bir birlik oluşturun." diyerek kendisini alkışlamamızı sağlamıştı. Ama 2002 yılından sonra bir çok konuda gösterdikleri değişim bu konuda da kendini gösterdi ve sıkı bir AB taraftarı oldukları yapılan uygulama ve verilen tavizlerle ortaya çıktı.

           2004 yılında yapılan yerel seçimler öncesi Kızılay-Ümitköy arasındaki metro çalışmalarına hız vererek "en kısa zamanda bitireceğiz" diyen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ.Melih Gökçek seçimlerden sonra tek bir kazma bile vurmayarak Ankara’nın Avrupa Başkenti olmasını sağlamış, yine 2004 yılında bir Hristiyan kulübü(!) olan AB’ye girdik diye gündüz gözü ile havai fişekler patlatarak büyük kutlamaları düzenlemiştir. Metrodaki üstün başarısı Avrupa Başkenti oluşumuz AB'ye girişimizin bir teminatı olacaktır! Her ne kadar Malta ve Kıbrıs Rum Kesimi bile AB'ye girmiş, biz hala kapıda bekliyor olsak bile AB'ye gireceğimiz günlerin, AK günler kadar yakın olduğunu düşünüyorum.

Ozan Arif, "Kör müsün" isimli şiirinde AB konusunu çok güzel özetlemiş;

 

AB için her bağımız hiç artık,
Kan bağıymış, dil bağıymış geç artık,
Türkiye`de Türküm demek güç artık,
Türk adını siliyorlar, kör müsün?

           

            Ne olursa olsun, geçmişte Kunta Kinte(!) olan,ama bugün dünyanın en zengin sekizinci Başbakanı olan R.T.Erdoğan "Ananı da al git!" dediği işçilerin, gözünüzü toprak doyursun dediği çifçilerin, perişan ettiği fındık üreticilerinin, evinde et pişiremeyen memur, emekli ve işçinin, sokaklarda işsiz gezen milyonlarca gencin oylarını alarak iki dönem üstüste tek başına iktidar olma başarısı göstermiştir.  Ama askerliğini evine birkaç km uzaklıkta İstanbul'un göbeğinde Levazım subayı olarak yapıpta,Güneydoğuda son derece zor şartlarda askerlik yapan kahraman askerlerimiz için''askerlik yan gelip yatma yeri değildir'' diyen TC'nin son Başbakanı, T.C.'nin  ilk Başkanına faşist diyerek Ermeni soykırımı yapmadığımızı batıya nasıl anlatacak, onu merak ediyorum.

                                                                                                                    Saygılarımla,    ZAFER TEKBUDAK

 

 

 

Last Updated ( Thursday, 07 October 2010 08:34 )
 
bayrak2.gif

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Anket

Sitemizin son hali hakkındaki görüşünüz:
 

Free template 'Feel Free' by [ Anch ] Gorsk.net Studio. Please, don't remove this hidden copyleft!