BAHÇELİ CEMAATTEKİ "DERİN YAPIYI" AÇIĞA ÇIKARDI PDF Print E-mail
Written by ulku2   
Tuesday, 12 April 2011 13:25

Gülen Efendi Bahçeli’nin Elini Havada Bırakmıştır!

MHP ile Gülen cemaati arasında sert söylemlerle yürüyen kavganın tarihi AKP iktidarını koşulsuz desteklemeyi kendisine cemaatin misyon edinmesiyle aynı tarihe denk düşer. “Bütün siyasi partilere eşit mesafedeyiz” söylemini bir kenara bırakarak, AKP’nin savunuculuğuna soyunan ve bu süreç içinde MHP’ye de bir kısım eski ülkücü sıfatını taşıyan isimler üstünden ayar vermeye kalkan Gülen cemaati, MHP tarafından da sert bir dille eleştirilmişti. Özellikle Referandum sürecinde “evet” oyu için “ölülerin bile mezardan kalkıp oy kullanmasını” talep edecek kadar aşırıya giden, geçmişteki kendi söylemleriyle çelişen Gülen, “AKP’nin cemaati” olduğunu bir kez daha göstererek, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin siyasi eleştirilerine haklılık kazandırmıştı. Bu sebeple de ABD’nin “Ilımlı İslam” yoluyla Türkiye’nin dönüştürülmesi projesine AKP’den daha çok sahip çıkan Gülen “Okyanus ötesindeki vaiz” olarak anılmaya başlanmıştı. 8 yıllık AKP iktidarının her yaptığını öven, onu eleştiren her kesimi ise hedef tahtasına yerleştirerek eleştiren, yaftalayan, demokrasi düşmanı ilân eden, belden aşağı vurarak siyasi itibarını sıfırlamaya gayret gösteren Gülen cemaati süreç içinde bir cemaat değil siyasi bir figür halini alarak eleştirilerin odağı olmayı da göze almıştı.

 

AKP’ye eleştiri getiren kesimlere sürekli saldıran Gülen cemaatinin yayın organlarının, bu süreçte en çok uğraştığı kesim de ülkücüler olmuştu. ANAP, DYP gibi siyasi partilerde ikbal peşinde koşan, epey uzun süre önce MHP’li ve Ülkücü kimliklerini bir kenara bırakarak “son ülkücü” teraneleriyle yaptıklarına meşruiyet kazandırma gayreti içinde olan, “çorba” peşindeki isimler üstünden yapılan bu saldırılar, Ülkücüleri bir hayli rahatsız etmiştir. AKP ile aynı söylemi benimseyen, dahası Bahçeli ile şahsi hesaplaşma içinde olan kimi isimlerin niteliklerine bakılmaksızın MHP’ye sövme platformu olarak cemaatin basın yayın organlarını kullanmalarına imkan tanınması, cemaat eli MHP arasındaki mesafenin daha da açılmasına ve Ülkücüler nazırında Gülen hareketinin itibar kaybetmesine yol açmıştır.

Bu süreç içinde haklı olarak MHP Genel Başkanı Bahçeli de cemaate yönelik sert eleştiriler getirmiş ve aynı eleştiriler ülkücüler arasında da sıklıkla tekrar edilir olmuştur. Bu kavgayı cemaat-MHP kavgası haline getiren, AKP-MHP arasındaki siyasi tartışmalara AKP’nin yanında saf tutan cemaatken, MHP’nin sesiz kalmasını, kendisine yönelik eleştiri getirmemesini bekleyen de yine cemaat olmuştur. Kendisine tartışılmaz bir güç vehmeden, her siyasi partiyi kendi doğrultusunda şekillendirme hedefinde olan cemaate bu süreçte boyun eğmeyen MHP ve Genel Başkanı Bahçeli, 40 yıllık bir geçmişi olan siyasi bir partinin liderinin yapması gerekeni yaparak cemaate ve onun başındaki Gülen’e siyasi eleştiriler getirmiştir.

Gemi iyice azıya alan ve AKP’nin siyasi gücünü kendi siyasi gücü olarak kullanmaktan çekinmeyen, adeta AKP içindeki derin merkez olarak çalışan cemaat böylelikle Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı siyasi sorunların da sorumluluğuna ortak olmuştur. İhalelerde, bürokraside, bakanlıklarda, devlet içindeki kadrolaşmada hep ismi öncelikli olarak anılmaya başlayan cemaat, AKP’nin Kürt açılımından tutun da ilahiyatçı hocaların misyonerlik karşıtı yayınlarını araştırmaya varacak kadar zıvanadan çıkan Ergenekon davasına kadar birçok konuda AKP dışındaki insanlar tarafından sorumlu olarak görülmeye başlanmıştır. Öyle ki Gülen cemaati dışındaki tarikat ve cemaatler bile Gülen’i, dinlerarası diyalog ve benzeri ılımlı İslam projelerine olan desteklerinden dolayı eleştirilmeye başlamıştır. Hatta cemaat bazı olaylar karşısında aldığı tavır nedeniyle AKP’ye yakın çevreler tarafından da eleştirilmiş ve toplumun bütün kesimlerinin ortak endişe kaynağı haline gelmiştir.

Milli ve manevi değerlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerle dostluk kurmaktan çekinmeyen onları hergün televizyon televizyon gezdiren, Papa’yla diyalog kurmaktan beis duymayan, anamızdan babamızdan öğrendiğimiz dinimizi Protestanlaştırma faaliyetlerine bulaştıran, dinler arası diyalog adına İslam dinin içinin boşaltılmasına ve Ilımlı İslam denilen batının çıkarlarına uygun İslam anlayışının yerleştirilmesine canla başla çalışan cemaat, kendi yaptıklarını bir kenara bırakarak, Ülkücüleri ulusalcılıkla, MHP’yi CHP’lileşmekle suçlamaktan beis duymamış, MHP’yi suçlarken zerre kadar utanmamıştır. Aslında MHP’yi milliyetçi muhafazakar değerlerden uzaklaşmakla suçlayanların asıl amacının üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu yaptıkları yayınlar gözler önüne sermiştir. Bunun en bariz örneği ise MHP genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ani’de Cuma namazı kılmasını bile eleştiri konusu yapan yazıların cemaatin yayın organlarında kendisine yer bulmasıdır. Bu örnek, cemaatte MHP karşıtlığının nereye vardığına işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir.

Cemaate yönelik öfkenin zirve yapması ise Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın gözaltına alınması ve tutuklanmasından sonra olmuştur. Cemaati eleştiren bir kitap yazdığı için tutuklanan Şık’ın toplumda oluşturduğu infial ardından misyonerlik tehlikesine dikkat çeken ilahiyatçıların evlerinin aranmasıyla da yeni bir aşama kaydetmiştir. Dini ve milli hassasiyeti olmayan liberal, batıcı, devlet, ordu ve millet karşıtlığı ile tebarüz etmiş isimleri köşe yazarı yapan, onlara yorum sayfalarını açan, “bir kadın memesine vatanı satacağını” söyleyen kişinin yayın yönetmeni olduğu gazeteye reklam vermeyenleri eleştiren Zaman gazetesi başta olmak üzere diğer basın yayın kuruluşları üstünden yürüyen kampanyaların toplumda oluşturduğu antipatinin yükselmesi Gülen’i açıklama yapmaya itmiştir. Hüseyin Gülerce tarafından iki gün önce kaleme alınan yazıda Gülen; “Burada biraz da kendimize bakmamız lazım. Acaba bizim usul hatalarımız mı, üslup hatalarımız mı var? Bize olan bakış; yanlış yaklaşımlarımızdan mı, ihmallerimizden mi, o insanları 'karşı cephe' olarak görmemizden mi kaynaklanıyor? Bunları düşünmeden, bir yönüyle kendimizle yüzleşmeden, kendimizi sorgulamadan, hemen insanları, kabahatlerinin mahkûmu haline getirmek doğru değil.

Keşke o insanlar da bizim iyiliğimizi isteyerek, bizler için 'daha iyi olsalar' mülahazasıyla ve insafla, izanla neyimiz eksik ise onu söyleseler. Biz de kendimizi Allah karşısında hesaba çekerek, kendimizle yüzleşerek, 'neyimiz eksik, bu mevzuda ne yapsak' desek. Okuma mı, müzakere mi, mukayeseli okuma mı, fedakârlık mı, ne eksikse bunlar bize rencide etmeden, kırmadan söylense. Biz bu yaklaşımı, irşat sayarız. Eksikliklerimizi giderme adına, bu hareketin içindeki insanların eksikliklerini giderme adına bir irşat sayarız. Bize irşat adına elini uzatan insanların elini öperiz, çok rahatlıkla...” demiştir.

Bu açıklama her kesim tarafından olumlu karşılanmış ve siyasi kavganın bir figürü olmanın, AKP’nin borazanlığını yapmanın cemaate getirdiği zararları görüldüğü, AKP ile arasına mesafe koyacağı şeklinde değerlendirilmiştir. Anlaşılan o ki, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli de Gülen’in bu açıklamasını “yanlıştan dönüş” olarak yorumlamış ve iyi niyetli ve samimi bir dil kullanarak, yaptığı yazılı açıklamayla eski kavgaları bir kenara bırakmaya hazır olduğu mesajını vermiştir. “Bize irşat adına elini uzatan insanların elini öperiz, çok rahatlıkla..” diyen Gülen’in açıklamalarına karşı “Hocaefendi ve cemaatinin kendilerini ilgilendiren ve hedef alan konularda nasıl hareket edecekleri, neyi yapmayı uygun görecekleri tabiatıyla kendilerinin takdir edecekleri bir husustur.

Bu konuda dışarıdan fikir ve telkine ihtiyaçları bulunmadığı gibi, bizim de resen kendilerine yol gösterme görevi üstlenme durumunda olmadığımız açıktır.

Ancak, bu yöndeki kuşku, tereddüt ve endişelerin derinleşerek sürmesi, hem Türkiye’ye zarar verecek hem de Hocaefendi’yi ve Gülen Cemaatini bir tartışma zeminine çekecektir” şeklinde süren ve gayet samimim bir dille Gülen’e zeytin dalı uzatmıştır. Bahçeli’nin, “okyanus ötesindeki zat” ifadesini terk ederek, “hocaefendi” demeyi tercih etmesi, geçmişte yapılan açıklamaların tersine bir tavır benimsediğini en bariz göstergesidir. Fakat sanki iki gün önce Hüseyin Gülerce’ye konuşan Gülen değil de başka biri imiş gibi Bahçeli’nin “iyi niyet ve samimiyetinden hiç kimse şüphe duymamalıdır” temennisi hiç dikkate alınmadan Zaman gazetesi Bahçeli’ye cepheden saldırmıştır. Yukarıda vasıflarını saydığımız ve temelde Bahçeli ile kavgalı olan ve ona saldırmak için her türlü zemini bir fırsat olarak değerlendiren kişilerin beyanlarıyla Zaman’ın başlattığı şu saldırı cemaat ile MHP arasında kurulması mümkün olan köprüleri yıkmak için özel bir gayretin olduğu izlenimi vermektedir.

Akşam saatlerinde Bahçeli’nin yaptığı bu açıklamanın samimiyeti test edilmeden dahası muhaliflik ile MHP düşmanlarının ateşine odun taşımayı birbirine karıştıran, hareket içinde ağırlığı ve etkinliği olmayan isimler üstünden alevlendirilen bu çatışma Bahçeli’nin “Hocaefendi’nin cemaat üzerinde tam olarak etki ve kontrol icra edemediği, bilgisi ve iradesi dışında bazı unsurların bu işlere karışmış olacağı bir ihtimal olarak karşımızdadır” endişesini haklı çıkartmaktadır.

Zaman gazetesinin Bahçeli’nin bu samimi açıklamasının ardından karalama kampanyası başlatması yerine F. Gülen, açıklamalarında samimiyse, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’yi arayıp, “samimi eleştirilerinizi dikkate alacağız” demesi gerekirdi. Böylelikle Gülen’in attığı adıma karşı bir adım atan Bahçeli’nin eli havada bırakılmazdı. Ama görülen o ki, Gülen cemaati ile AKP artık birbirinden ayrılmaz bir bütündür en azından birileri bunun için büyük bir gayret göstermektedir. AKP içinde yürüyen Gül-Erdoğan çatışmasının bir tarafı olan cemaat, Erdoğan’ın kendilerine yönelik giderek sertleşen tutumundan rahatsız olarak, MHP’ye açıkça düşmanlık sergilemek suretiyle, Erdoğan’ın kalbini yumuşatmak için Bahçeli’nin samimi açıklamalarını kullanmayı tercih etmiş olabilir. Eğer Gülen’in açıklamalarında samimi olduğunu düşünürsek, cemaat içindeki derin bir merkezin kendi ikbal ve güç arzusu için cemaati AKP’ye pazarlamaktan çekinmediğini ve diğer cemaatlerin, tarikatların, siyasi partilerin öfkesini çekme pahasına AKP eşittir cemaat algısının pekişmesinden beis duymadıklarını da söyleyebiliriz. Bu durumda cemaat içinde MHP’ye düşmanlık besleyen, kendi ikbalini düşünen derin ve kontrol dışı bir yapılanma var mı sorusu ortadadır. Cemaatin samimi mensupları Gülen’in açıklamalarının hemen ertesinde gelen Bahçeli’nin samimi açıklamalarını bu zaviyeden değerlendirip kim bizi AKP’ye pazarlamakta, kimler cemaati siyasallaştırma gayretinde diye sorgulamak zorundadır.

Bahçeli, Gülen’in elini boşta bırakmamak için bir adım atmış ama maalesef birileri devreye girerek bunu engellemiştir. Gülen, Bahçeli’nin açıklamalarına karşı takındığı tavırla samimiyet testinden geçememiştir. Bu saatten sonra Gülen samimi ise bu haberlerin sorumlularını cezalandırmalı ve Bahçeli’nin adımına karşılık vermelidir. Bu yapılmadığı takdirde Bahçeli cemaate getirdiği eleştirilerde sonuna kadar haklıdır, çünkü cemaat artık siyasileşmiştir ve AKP’nin yan kuruluşu ya da AKP cemaatin kabuğu haline gelmiştir.

www.kutluyol.org

 

 

Last Updated ( Tuesday, 12 April 2011 13:30 )
 
bayrak2.gif

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Anket

Sitemizin son hali hakkındaki görüşünüz:
 

Free template 'Feel Free' by [ Anch ] Gorsk.net Studio. Please, don't remove this hidden copyleft!